Geçenlerde üniversite öğrencisi bir kardeşimiz içinden çıkamadığı bir sıkıntısı için istişare etmek istemişti. Hayat üzerine yıkılmış gibi çaresizdi. “Ablacım, daha önce bu derdini neden kimseye açmadın?” diye sorunca; “Bazen kime ne soracağımı bilemiyorum. Hatta bazen sorduğum kişiler sanki önemsemiyormuş gibi davranıyor ya da tersler gibi cevaplıyor, soru soramıyorum ben de…” diye üzülerek cevap verdi.
Kardeşlerim, birisi yanımıza geldiği zaman onun derdini dinlemek, imkan nispetinde sıkıntısını gidermek, giderme imkanı yoksa ehil birine yönlendirmek Peygamber ahlakıdır. Hem Efendimiz (as)’ın şemailinde hep zikredilen şu cümleleri bilmiyor muyuz:
“Hz. Peygamber, herkese değer verir ve hiçbir şekilde nezaketi ihmal etmezdi. Gördüğü insanlara ayırım yapmadan önce o selâm verir, erkeklerle tokalaşır, muhatabı elini bırakmadıkça o da bırakmazdı. Karşısındakine bütün vücuduyla dönerek konuşur ve muhatabı yüzünü çevirmedikçe Resûl-i Ekrem de çevirmezdi.”
Evet, muhataba bütün vücuduyla dönerek konuşmak bir erdemdir, derdini derdi bilmek demektir, sadece başını çevirerek, ilgileniyor gibi yapmak değil.
Rasulullah Efendimiz muamelesi kolay bir insandı, çocukla çocuk, büyükle büyük olurdu, kimseyi azarlamaz, hakir görmezdi, bazen bir kişinin acil ihtiyacı için hutbeyi yarıda keser, bazen derdi için elinden tutan birisiyle yürür giderdi. Her yaştan insanın onunla beşeri münasebetine dair sayısız güzel örnek var.
Bu latif haller bize hiç uğramaz mı? Sünneti tatbik etmek deyince bunlar aklımıza hiç gelmez mi?
Neden böyle kaba-saba, halden anlamaz, aceleci, kendi dertlerine gömülmüş, toplumdan bîhaber, anlayışsız insanlara dönüşüyoruz? Bizim yılların geçmesiyle tecrübe ederek öğrendiğimiz hususları yeni nesil elbette zorlukla karşılıyor olabilir. “Bu da dert mi?” diye kimseye istihza ile yaklaşılmaz, bunun adı en azından ihtiramsızlık, özensizliktir. Herkesin gözüne dünya kadar büyük görünen dertleri olabilir.
Şüphe yok ki Allah’ın rahmeti, iyilik eden, iyiliği bir ilke haline getiren, güzel davranan (muhsin) kimselere yakındır Araf Suresi 56.ayette geçtiği üzere:
اِنَّ رَحْمَتَ اللّٰهِ قَر۪يبٌ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ
Ve Allah muhsinleri sever, ıslah edenleri, düzeltenleri de… Dolayısıyla şöyle düşünmek de mümkündür, eğer bir kimseyi Allah sıkıntısı için bize yönlendiriyorsa bu bir nevi “Kulum bu iş için seni seçtim.” demek gibi bir şeydir. Allah’ın bizi hayırlı işlerde istihdam etmesi bir seçilmişlik, O’nun bizi sevmesinin işareti, güzel bir mertebedir. Bunu ancak kıymetini takdir edemeyenler elinin tersiyle iter.
O halde iyiliği çoğaltalım, insanların yükünü alalım, dağ gibi olmuş dertlerini hafifletelim, umutlarını artıralım, Allah için dayanak olalım.
Hem unutmayalım ki iyilik iyileştiricidir. Derman olmaya çalıştıklarımız gün gelir bize derman olur…
#nevamuallime