Ramazan’da sosyal medya kullanımını bırakmak mı, yoksa devam etmek mi daha iyi??
***
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Allah’a hamd, Rasulüne ve onu sevenlere salat ve selam olsun.
“Mübarek Ramazan ayında sosyal medyayı bırakmaya niyet ediyor musunuz?” konulu bir anket yapıldı.
Yapılan anketin sonucu şöyleydi :
Ankete katılanların 2/3 ü
“Evet” cevabını verirken kalan 1/3 lük kısmı ise
“Hayır” cevabını verdi.
Bu da benim anket üzerine tamamen şefkat ve nasihatle kaleme aldığım yorumumdur:
Buhari ve Müslim’in ittifak ettiği bir hadiste Hz. Aişe (r.anha) şöyle demiştir: “Rasulullah’a (sav) vahyin ilk başlaması uykuda sadık rüyalar şeklinde olmuştur, gördüğü rüya sabahın aydınlığı gibi apaçık çıkardı, sonra ona yalnızlık sevdirildi. O Hira mağarasında inzivaya çekiliyor - ibadetle meşgul oluyor - daha sonra azık temin etmek için ailesinin yanına gidip tekrar ibadet ettiği yere dönüyordu.”
İmam Nevevi Sahih-i Müslim’e yazdığı şerhte şöyle diyor :
Hadiste Rasûlullah için geçen kelime yalnızlık/uzlet manasına gelip salihlerin ve Allah’ın arif kullarının işidir.
Peki, şu soru hiç sizin aklınıza geldi mi? Niçin uzlet?
Rasulullah (sav) niçin mağaraya çekilip ibadet ediyordu?
Evinde ya da Beyt-ül Haram’da ibadet edebilirdi!
Belki de Ebu Süleyman el-Hattabi’nin hadis hakkındaki yorumu bu soru işaretini ortadan kaldırır, şöyle diyor: “Rasulullah’a uzlet/yalnızlık sevdirildi çünkü uzlet, her şeyden arınmış ve yalnız tefekküre tahsis edilmiş bir kalbi de beraberinde getirir. Rasulullah (sav) uzletle her türlü beşeri alışkanlıklardan uzaklaşıyor ve kalbi manevi anlamda kuvvetleniyordu.”
Ey Dostlar!
Rabbiyle baş başa kalıp inzivaya çekilen bir kalp mi hayırlıdır, yoksa en kıymetli vaktini çeşitli bilgi ve haberlere merakla göz atarak geçiren kalpler mi daha hayırlıdır?
Gel benimle bir an düşün :
Çeşitli internet sitelerinde dolaşmak ve programlar arasında koşturmaktan sonra kalbinin hali ne oluyor?!
Bir haberden diğerine geçiyorsun; bir fotoğraf seni üzüp perişan ediyor, diğeri güldürüyor, üçüncüsü şaşırtıyor…
Bir gönderiden videoya oradan sohbete derken bu birbirini çekip uzayıp gidiyor.
Peki, tüm bu sosyal medya gezintisini bitirip de teravih namazı için kalktığında,
Bu dolu kalbin nasıl Kur’an okuyup, Rabbi ile konuşacak?
Hiç şüphesiz kalbin, o az evvel gördüğün fotoğrafı, videodaki o çocuğun hayalini, falan kişinin gönderisine ne cevap vereceğini ve bu gece hangi tweeti atacağını düşünüp karmakarışık bir hâle gelecek!
Kalbi bunlarla dolu olan kişi ile kalbini tüm bu meşgalelerden ve düşüncelerini örten şeylerden temizlemiş kişi bir olur mu? Hiç Rabbine arınmış bir kalple gelen, gönlünü O’na olan muhabbet, yönelme arzusu, buluşma heyecanı ve yakarışta bulunma şevki dışında herşeyden soyutlamış kalple diğeri aynı olur mu?
Bu iki örnek bir olur mu söylesene?
İzin verirsen cevabını ben vereyim.
İftardan önceki ve sonraki dakikalar, teravihten önceki ve sonraki dakikalar ve yine seher vaktinden önceki ve sonraki saatler… Uykudan önce bildirimleri gözden geçirme ve uyanınca da yeni gelen bildirimlere göz atma işi, bütün bunlar kalbe hiç zarar vermeyecek öyle mi!
Değerli vaktinden geriye ne kalıyor bunlar akabinde söyler misin?
Vakit dediğin nedir?! Vakit saatlerdir, saatler dakikalardır ve sen kendini kaptırıp vaktini bunu okumada, şunu izlemede, ötekine cevap vermede geçiriyorsun!
Bekleyip durduğun Ramazan’ın da bu şekilde sen telefonuna esir olmuş bir bağımlı olduğun hâlde hızla geçiyor.
Bu ankete katılan bazı kişiler telefonunu Ramazan’da bırakma niyeti olmamasının sebebini şuna bağlıyor ve diyor ki: “Ben hem fayda sağlayacağımı, hem de güzel paylaşımlardan faydalanacağımı umuyorum.”
Ben de o kişiye diyorum ki: “Sekiz ay geçti Ramazan öncesinde, bu süreç içinde fayda sağlayıp, faydalanamadın da şimdiyi mi bekledin?”
Hem şimdi al buyur, önünde Ramazan’dan önce de kaç gece var, dilediğini yaz, dilediğini oku.
Ankete katılan bazıları da diyorlar ki: “Sosyal medyada beni ibadete teşvik eden yazılar okuyorum.”
Basitçe şöyle diyelim: Senin cesaretlendirilmeye ihtiyacın yok.
Ramazan’da zaten kainattaki her şey seni, sana rağmen ibadete çağırır ve ibadeti fısıldar.
İçinde var olan o harikulade imani içgüdüler,
Mescidinizdeki imamın sesi,
Bağlanmış, zincire vurulmuş şeytanlar,
Cennetin açılmış vaziyette bekleyen kapıları,
Her gece Allah’ın ateşten azat ettiği kullar,
İşte bunların hepsi sen farkında bile olmadan seni ibadete yöneltir.
Kendin tecrübe et: Sen, kalbinle baş başa iken, Allah da ikinizin üçüncüsü iken, gecenin karanlığında yalnızken,
Ona adım adım yaklaş, sonra da en büyük sevginle ona koş!
Umulur ki bu ay daha bitmeden senin adın, Allah’ın dostlarından ve pek azı da sonrakilerden olan mukarrabinden (Allah’a en yakın kullar) olarak yazılır.
Onlar hakkında Allah azze ve celle şöyle diyor:
“İmanda ve hayırlı işlerde başı çeken ve dolayısıyla en önde olanlar. İşte o önde olanlar Allah’a en yakın kullardır. Onlar nimetlerle dolu cennetlerde olacaklar. Onların çoğu önceki ümmetlerden, bir kısmı da sonrakilerdendir.” (Vakıa, 10-14)
Muhtemelen bana diyorsun ki;
“Bugün çok okudum ve vaktim kaldı, o halde biraz rahatlamanın ve eğlenmenin sakıncası olmaz.”
Allah yolunda kardeşim olan kişi!
Muhakkak ki ben seni O’nun için seviyorum. Lütfen beni dinle:
Tüm günlerin boyunca sen, insanlarla bir hengâme içinde, onların haberleri, onların cümleleri ve onların mesajlarıyla meşgul olarak kendini adeta telefonuna adayıp durdun. Sadece bu ay bu duruma ara versen ve hâlisane bir şekilde bunu Rabbin için yapsan olmaz mı?
Nefsini bu cihazların yorgunluklarından ve insanların basit ve düşük hallerinden sıyırıp kurtar ve kalbini semaya yöneltip yücel.
Bu ilgisizlik ve Allah’la arandaki alakanın zayıflığı yeter artık!
Okuduğun ayetleri ikinci, üçüncü, dördüncü kez oku ve okuduklarını iyice özümseyip, tedebbür et. Okuduklarının bir de tefsirini oku.
Kur’an’la yaşa ve Allah’ın kelamını teneffüs et.
Zaten sen sadece O’na ibadet etmek için yaratılmadın mı?
Daha fazla ecri nefsine çok mu görüyorsun?
Bu hızlı rükûlar ve acele Kur’an okumalar sonrasında tekrar telefonuna dönüş seni memnun ediyor mu?
Bu durumdan ne elde etmeyi umuyorsun?
Şüphe yok ki ölülerin -Allah onlara rahmet etsin- en büyük temennileri hayata geri dönüp Ramazan’dan bir saat olsun rızıklanabilmektir, işte senin umursamadan heder ettiğin o bir saat! “Yani Ramazan saatleri.”
Alelâde ve sıradan bir kişi olma!
Allah’a ulaşmak ve ona yakın bir mertebeye erişmek için çabanı göster.
“Onlar Allah katında derece derecedirler.” (Âl-i İmran, 163)
Dikkat et! Bu ayet seni mümin kalbin hem ızdırap, hem de ümitle heyecanlanıp harekete geçmesini gerektiren büyük bir soruya sevketmiyor mu?!
“Allah katında ben neyim, kimim?”
“O’nun katında benim derecem, mertebem nedir?”
Bu Ramazanını farklı kıl!
Allah’ın kulları, arzın doğusunda ve batısında kıyama durarak, huşu içinde, boyun eğerek, gözpınarlarından yaşlar dökülerek, Kur’an’a ve zikre sarılarak bu ayda yürümeye azmediyor, yarışıyorlar.
Onlarla yarış, onların Allah’a varan bu yolda seni geride bırakmalarına izin verme!
Belki iş sana başlangıçta zor gelir.
Ancak,
Rabbinden yardım alarak sabret, gözlerin süsünü/gösterişini arzu ettiğin bu tür sanal programlara kaymasın.
O sabır sürecin sadece sınırlı bir zaman dilimi olacak, sonra sen onları terk etmenin lezzetine varacaksın. Bunu kendi tecrübemden biliyorum.
Allah’a yaklaşmak ve O’na itaatinin artması maksadıyla terkettiğin şeylerden dolayı Allah’ın seni bilmesi sana yeterlidir.
Çünkü onlar seni O’na ulaşmaktan alıkoyuyor.
Allah’ın sana bu terk ediş akabinde nasıl bir karşılık vereceğini umuyorsun?
Andolsun ki, kalp sırf bunu düşünerek dahi ürperir, heyecanla coşar.
Size bu söylediklerimi şu üç yerde hatırlayacaksınız :
Bunları terk edip de sadece Allah’la baş başa kalma güzelliğinin tadına vardığınızda.
Ramazan ayının sonunda, bu ayda yaptığınız iyi şeylerden ve nefsinizle mücadelenizden razı olduğunuzda.
Sonra da sanki yanında olacakmışım gibi inanıyorum ki, sen cennetine girerken şöyle diyeceksin: “Beni buna eriştiren ve kendisine yakınlığa muvaffak kılan Allah’a hamd olsun.”
İşte söyleyeceklerim bunlardır, kusurlarımdan ötürü Rabbimden bağışlanma dilerim. Eğer söylediklerim doğru ise Allah’tandır, hatalı ise nefsimdendir.
Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
____________________________________
Dr. Ömer Mukabbel
| Yazı Neva Arapça mezunlarından Rabia Öztürk ve Songül Kanberli tarafından çevrilmiştir.