İslam ümmeti bugün çetin bir imtihandan, zorlu bir sınavdan geçiyor. İşgalci güçler ve onların yardakçıları, katliamlar, kan dökme, işgal ve zulüm ile İslam âlemini kasıp kavuruyor.
Her sabah uyanıp her akşam yatağa girerken, kulaklarımızda çınlayan haberler: Dökülen kanlar, parçalanan bedenler, işkenceler, sürgünler, tutuklamalar, açlığa mahkûm edilenler ve kahredici zulümler… Bu ahval içinde, imanımızın, yakînimizin, samimiyetimizin, ihlasımızın, ilmimizin ve davetimizin gerçek bir imtihanını yaşıyoruz.
Allah ve Rasûl’üne olan muhabbetimiz de sınanıyor: Acaba bu sevgiyi, nefsimize ve dünyamıza olan düşkünlüğümüzün önüne geçirebilecek, fedakârlıkta bulunup can ve malımızı ortaya koyabilecek miyiz? Yoksa nefsimizin arzularına boyun eğip kendi çıkarlarımızın peşine mi düşeceğiz, gaflet uykusuna dalıp oyun ve eğlence ile mi meşgul olacağız?
Evet, bugün biz de tıpkı peygamberler ve onların sadık takipçileri gibi imtihan edilmekteyiz. Nitekim Yüce Kitab’ımızda şöyle buyrulur: “Peygamber ve onunla beraber iman edenler, ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ diyecek kadar sıkıntıya uğramışlardı.”
Kardeşlerimiz katlediliyor, işkencelere maruz kalıyor; tıpkı Sümeyye’nin (ki ön tarafından mızrak saplanarak şehit edilmişti), Yâsir’in, Mus’ab’ın, Hamza’nın (ki karnı yarılıp cesedi tanınmaz hâle getirilmişti), Rasûlullah’ın sevgilisi Zeyd’in, Cafer’in (ki kolları kesilmiş, bedeni elli kılıç ve mızrak darbesiyle delik deşik edilmişti) ve Enes bin Nadr’ın (ki bedeninde tanınacak bir iz dahi kalmamıştı) başına gelenler gibi… Hatta peygamberler bile bu işgalci zalimlerin ataları eliyle katledilmişti. Kur’an’da buyrulduğu üzere: “De ki: Öyleyse, daha önce Allah’ın peygamberlerini niçin öldürüyordunuz?”
Peki, bütün bunlardan sonra ne olacak? Şehitlere, genişliği gökler ve yer kadar olan cennet var. Kâfirlere cehennem ateşi… İman edip hakka yardım eden ve sebat gösterenlere ise zafer ve yeryüzünde hâkimiyet… İşte tarih; okuyun onu! Ve Bilal-i Habeşî’nin hissiyatını düşünün; bir zamanlar Mekke sokaklarında sürüklenip işkence görürken, fetih günü Kâbe’nin damında ezan okuduğu ânı… Allah Teâlâ buyuruyor ki: “Sevdiğiniz başka bir şey daha var: Allah’tan yardım ve yakın bir fetih. (Ey Muhammed!) Müminleri müjdele!”
Evet, bu çetin ve zorlu bir imtihan. Lakin Allah’ın izniyle, bu imtihan, uzun zamandır ümmeti kuşatan, onu zincire vuran, kavram ve prensiplerini çarpıtan, fasıkları salihlerin, günahkârları da iyilerin üzerine musallat eden, ümmetin evlatlarının çoğunu eğlence, sefahat, gaflet ve batıl fikirlerle meşgul eden o uzun zulüm döneminin sonunun başlangıcıdır.
Bu sonun başlangıcı, ancak uyanıp idrak ettiğimizde, zulüm ve zalimlerden, nifak ve münafıklardan teberri ettiğimizde, bu ümmetin ancak ihlaslı evlatlarıyla ayağa kalkabileceğini anladığımızda, onlara yardım edip destek olduğumuzda, bu uğurda fedakârlıkta bulunduğumuzda, kendimizi ve çocuklarımızı bu yolda yetiştirdiğimizde gerçekleşecektir. Modern hayatın ruhları donduran, insanı kısıtlayan ve onu sadece modern devlet çarkının bir dişlisi haline getiren o monoton akışını terk etmeliyiz. Bu akış, insanı, eğitiminin başından ölümüne dek sadece mesleğinin kölesi yapıyor; öyle ki insan sadece mesleği için öğreniyor, enerjisini ona harcıyor, onu kaybetmekten korkuyor ve onu kendisine “lütfeden”e bağlanıyor. Sonra da soruyor: Neden ben acizim?
Allah’ın kanunlarından biri de zulüm ve azgınlığın hesap defterlerinin ahiretten önce dünyada açılmasıdır. Ancak bu, bizim acele hesaplarımıza göre değil, Allah’ın mizanına göredir. Allah, bu katillerin üzerine onlara en kötü azabı tattıracak olanları musallat edecektir: “Rabbin, kıyamet gününe kadar onlara en kötü azabı tattıracak kimseleri göndereceğini bildirmişti.”
Gazze’yi kuşatıp işgalcilere yardım eden hainler de ihanetlerinin ve yüz çevirmelerinin akıbetini görecekler. Dine yardım edenlere karşı savaşmak için sefihlerini kışkırtanlar da tuzaklarının sonucunu görecekler. Allah katında her şey yazılıdır ve hesabı vardır. Eğer bu dünya hayatı olmasaydı, Allah müminlerin zerre kadar eziyet çekmesine razı olmazdı: “Allah dileseydi onlardan intikam alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek ister.”
Belanın ömrünün ve zamanının uzaması, müminler için bir imtihan, zalimler için ise bir fitnedir. Allah, kimsenin kendisinden kaçıp kurtulamayacağını bilir; bu yüzden kimseye azap etmekte acele etmez, aksine her şeyi hikmeti ve kudretiyle tedbir eder, planlar. Hakkı hâkim kılmak ve batılı yok etmek için çaba sarf eden müminler de verdiklerinin, bağışlarının ve fedakârlıklarının karşılığını görecekler: “Allah, kendisine yardım edenlere mutlaka yardım eder.”
Gazze olaylarının başlangıcından bu yana geçen bu tam bir yıl, insanların gerçekleri görmesi için yeterliydi. Bugüne kadar görmeyenler, ömürleri boyunca göremeyecekler demektir. Onlardan artık bir şey beklenmez. Vay haline gafillerin! Vay haline dans edip eğlenenlerin! Vay hline insanları fitneye düşürüp halkları oyalayan ve onları kardeşlerine yardım etmekten alıkoyanların! Ve ne mutlu sabredenlere! Ne mutlu şehitlere! Ne mutlu Allah’a hüsn-ü zan besleyip O’na sımsıkı sarılanlara!
Bugün biz bu acı verici sayfayı yaşıyoruz. Yarın ise ümmet -Rabbinin izniyle- bu sayfayı çevirip mücadele sayfasını, ardından da yeryüzünde hâkimiyet sayfasını yaşayacak. Allah, emrinde galiptir lakin insanların çoğu bunu bilmezler.
| Ahmed es-Seyyid
Hazırlayan: Kulliyetu Neva