Ahmed es-Seyyid’in “Yeni Nesil Gençliğe” kitabının “Hidayet ve İstikamet” başlığı altında ele alınan ve hidayetimizi artıracak hususlar arasında zikredilen “inâbe” kavramının anlam ve önemini biliyor muyuz?
Aslen acele etmek, öne geçmek anlamına gelen bu kelime, Allah’a dönme, yönelme anlamına geliyor. Ama bu kelimedeki dönüş, mesela evde bir şey unutup telaşsız ve yavaşça dönme manasında değil. Bilakis süratli bir şekilde Allah azze ve celleye dönmek, O’na doğru acele etmek bu kavramın dakik manalarındandır.
Söz gelimi kişi akşam bir günah işlediyse, yatağına ancak bu günahtan tevbe etmiş bir şekilde yatıyorsa bu mana yerine gelmiş oluyor. Ama günah işleyip de bir hafta, iki hafta, aylar sonra tevbe etmek, tam manasıyla inâbe anlamına gelmiyor.
Yani inâbe Allah’a doğru ivedi davranmak, rızası ve hoşnutluğu için acele etmek, her vakitte O’na dönmek, O’nun sevdiklerini öncelemek, O’nu kızdıran şeylerden de uzak durmaktır. Tevbe ile farkı kişinin “sürekli tevbe, dönüş halinde” olması, “istikrarlı bir şekilde” Allah’a yönelmesidir.
“Allah’a yönelen, kalbinin bütün isteklerini o doğrultuda şekillendiren, hem şeklî hem de kalp ibadetlerinde mevlâsına dönen kişi münib bir kul olur.”
Bu sebeple bu kavram Kur’an’da, sadece başına bir musibet geldiğinde, zorunlu olarak, sözde Allah’a “yönelenler”, yalnızca o anda tam istenilen muhtaçlığı gösterenler için kullanıldığı gibi, Allah’ı seven, O’na rağbet eden, boyun eğen, gayrısından yüz çeviren, gönüllü, vefalı, sürekli, ıslah olmuş olarak “yönelenler” için de kullanılır.
İlk yöneliş, her dinden, her milletten, inkar eden, etmeyen, itaatkar, günahkar herkesin inâbesidir. Sadece şiddetli hastalık, ehline, malına bir zarar dokunduğunda veya maddi manevi sıkıntılarda olduğundan ve insanın tabiatındaki zayıflık ve muhtaçlığından ileri geldiğinden ayrıca bir üstünlüğü ve övgü gerektirecek durumu yoktur. Aksine kul sadece bu anda Allah’a dönüp sonra eski gafletine dönmesi sebebiyle kınamaya, azara müstahak olur, yaratanına da ortak koşmuştur.
Diğer yanda tüm saltanat ve zenginlikleriyle birlikte ibadet, tilavet ve zikirle anılan Hz. Davut ve Hz. Süleyman örneğinde olduğu gibi, imtihan edildiklerinde hızlıca o an ve makamda, daha öte bir iman ve hâlini düzeltme, teslimiyetle, sürekli olarak Allah’a yönelmek, Allah’ın dostlarının yönelmesidir. Hz İbrahim için de bu kelimenin sabitelik bildiren, isim hâli (منيب) kullanılır. Yine Allah’ın azametine işaret eden ayetlerinden ancak “münîb” kullarının etkileneceğinden söz edilir. Tüm kullara Allah’ı sürekli hatırda tutma ve verdikleri ahitlere vefayla Rablerine dönmeleri, yönelmeleri emredilir (أنيبوا).
”Kim Allah’tan hidayet, tevfik ve yardım istiyorsa daima ona yönelsin. Günah işlediği zaman hemen istiğfara sarılsın. Kalbi dünyayla dolduğu zaman derhal imanını yenilesin.” Bütün işlerinde O’na başvursun..
Rabbimiz bizleri de her şeyden, her şey elinde olana, sadece sıkıntılı anlarda değil, bolluk ve mutluluk anlarında da hızlı ve sürekli bir şekilde dönenlerden, amellerini O’nun rızası için, ihlasla yapanlardan, böylece hidayete eren münîb kullarından eylesin.
Kulliyetu Neva